Küçük prens

Bunun üzerine Küçük Prens şöyle dedi : “Ama gözler gerçeği görmez ki yüreğiyle aramalı insan”

Ülkemizde çocuk edebiyatı alanındaki yapıt sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Artan yapıt sayısı maalesef çocuk edebiyatı alanında ortaya çıkan ürünlerin çocukların eğitimi ve psikolojisi temel alınarak değerlendirilmesini güçleştirmektedir. Nitelikleri tam olarak değerlendirilemeyen pek çok kitabın bulunduğu bu alanda, çocuklara ulaşabilen ve onların gelişimine katkıda bulunan bir kitap olan Antonie de Saint- Exupery’nin Küçük Prens’i öne çıkmaktadır. Kitap aynı zamanda yetişkinlerin hayatında da büyük  bir yer kaplamaktadır ve okunması gereken kitaplar listesinin üst sıralalarında adını görmek mümkündür. Hala okumadıysanız belki de yazıyla birlikte okumak isteyecek ve Prens2in büyülü yolculuğuna siz de şahitlik edeceksiniz.

Bu yazıda Küçük Prens kitabı birkaç yönüyle ele alınacaktır. Kitabın temel aldığı konular, kitabın mesajı, kitapta kullanılan semboller ve kitabın felsefeyle olan ilişkisi üzerinde durulacaktır.

Küçük Prens kitabının içinde 27 bölüm vardır.

Kitapta dostluk, yalnızlık, sevgi,mutluluk konuları ana tema olarak işlenmiştir. Kitabın baş kahramanı olan Küçük Prens saflığı temsil eden bir karakter, arkadaşlığın maddi değerlerden daha önemli olduğunu vurgulayan bir çocuktur.

Gezegeninde çok değer verdiği çiçeğiyle birlikte yaşıyor. Kitap boyunca Prens kendi gezegeninden başka altı farklı gezegen daha geziyor ve orada karşılaştığı yetişkinlerle bazı konuşmalar yapıyor. Kitapta dikkat çekici bir nokta olarak gezegende sadece birer yetişkinin yaşaması dile getirilebilir. Bu durumu yazarın yalnızlığı simgelemek için kullandığını düşünüyorum.

Küçük Prens gezegenlerde gördüğü yetişkinlere sorular sorarak onları tanımaya çalışıyor.

Kahramanın gezegenlerde karşılaştığı insan tiplerinin aslında gerçek hayatımızdan çok da uzak olmadığını hikaye boyunca gözlemleyebiliriz. Örneğin; onuncu bölümdeki kral; yalnız başına yaşadığı küçük gezegeninde kendini otorite bellemiş, giydiği kıyafetin küçücük gezegenini kaplayan ve Küçük Prens tarafından aptal olarak nitelendirilen kişi, on dördüncü bölümdeki bekçi; her ışığı açtığında güneş doğan her kapatışında ise güneş batan, Küçük Prens için kendinden başka bir şeyle uğraşan ve arkadaş olunabilecek tek insan olarak görünen kişi, ve on üçüncü bölümdeki iş adamı; en ciddi, daima meşgul karakter, çocuk gözünden yapılmış tipik yetişkin betimlemesi olarak hikayedeki yerlerini alırlar.

Kitaptaki her bölümde yazarın soyut kavramları karakterler aracılığıyla somutlaştırdığı görülmektedir. Örneğin onuncu bölümdeki kralın benmerkezciliği ve otoriter duruşu çocuklara kralın üzerinde kaftan aracılığıyla aktarılmıştır. Kitap boyunca karşımıza birçok benzer somutlaştırma örneği çıkmaktadır.

Yazımın devamında Küçük Prens’in bende uyandırdığı duygu ve düşüncelerden bahsetmek istiyorum. Kitabın en az çocuklar kadar yetişkinlerin psikolojik gelişimleri için de faydalı olduğunu düşünüyorum.

Kitabın içindeki yetişkin ve çocuk ayrımının keskinliği beni kimi zaman ürkütse de ne yazık ki bu ürkütücülüğün gerçekliğini bir kez daha hatırlamış oluyorum. Kitabın bitişinde  de başlangıcı gibi, yetişkin ve çocukların bakış açısındaki farklılık belirgin olarak görülebiliyor. Pilot, Küçük Prens ölecek diye üzülürken; Küçük Prens gezegenine döneceğini düşünüp pilotun mutlu olmasını istiyor.

Pilot kendimizi keşfetmemiz üzerine bizi cesaretlendirirken, Küçük Prens, öğrendiklerimiz üzerine düşünmemize cesaretlendiriyor.

Hikayedeki mesajın, yaşamı boş olan ve  değerli olmayan, öğrenmek için hiç vakti olmayan, fedakarlık yapmayan birisi olmak ya da istek ve hayallerinin peşinden giden, gerçek şeylere (dostluk, sevgi) değer vererek bunun için fedakarlık yapan birisi olmak arasındaki ayrımı yapmasının kitabın beni etkileyen özelliklerinin arasında olduğunu söyleyebilirim.

Kitabın sonunda ölmeden önce Küçük Prens’ in pilota söylediği; “Bedeni de bir kabuk olarak görürsek ölmek üzücü bir şey değil yalnızca yaşlanmış dış kabuğumuz yok oluyor, ruhumuz eğer varolabildiyse; sonsuza dek kalıyor” sözlerinin Küçük Prens’in bize anlatmak istediklerinin bence bir özetidir.

Dördüncü bölümde “Büyükler sayılara bayılırlar. Yeni bir arkadaş edindiniz diyelim; onun hakkında hiçbir zaman asıl sormaları gerekenleri sormazlar. “sen nasılsın?” demezler örneğin. Ya da “hangi oyunları sever?” “kelebek koleksiyonu var mı?” diye sormazlar. Onun yerine “kaç yaşında?” derler. “Kaç kardeşi var? kaç kilo? babası kaç para kazanıyor?”, bu bilgilerle tanıyabileceklerini sanırlar arkadaşınızı” sözleriyle yetişkinlerin olayların yalnızca niceliksel boyutlarına odaklanıp duyguyu görmezden geldiklerini vurgular Küçük Prens.

Küçük Prens insanların kendilerini ve birbirlerini yargılaması fikri üzerinden gelişir.

Beşinci bölümde geçen “Kendini yargılamak, başkalarını yargılamaktan çok daha zordur. En zoru budur. Kendini gerektiği gibi yargılayabilirsen, gerçek bir bilgesin demektir” cümlesi benim gözümde belki de kitabın çocuklara ve büyüklere kazandırdığı en önemli farkındalık olarak yer alıyor.

On üçüncü bölümdeki “İnsanlar mı? Sanırım onlardan altı ya da yedi tane var. Yıllar önce görmüştüm. Ama nerede oldukları hiç bilinmez. Rüzgâr nereye eserse oraya giderler. Kökleri yoktur, güçtür onların yaşamları’’ paragrafı insanların hayatları boyunca bir yere tutunamadıklarına vurgu yapmaktadır. Yirmi birinci bölümdeki “Senin gezegenindeki insanlar” dedi Küçük Prens. “Tek bir bahçeye beş bin gül dikiyorlar ama yine de aradıklarını bulamıyorlar… “Evet bulamıyorlar” diye yanıtladım onu. “Halbuki aradıkları tek bir gülde ya da bir yudum suda olabilir, haklısın” dedim. Bunun üzerine Küçük Prens şöyle dedi : “Ama gözler gerçeği görmez ki yüreğiyle aramalı insan” sözleri zihin ve kalp ayrımına işaret ediyor.

Bu paragrafta elimizde pek çok seçenek olmasına karşın bizim bunlar içinden aradığımızı bulamama sebebimiz olarak kalbimizi arka plana atarak yalnızca düşünce boyutunda kalmamız gösteriliyor. Yetişkinler olarak olayların aslında en basit boyutu olan düşünce boyutunda kalmak ve daha derine inmeye korkmanın sembolik olarak aktarımı bu cümleler sayesinde yapılmış.

Kitap boyunca birçok kavramın çocuklara somutlaştırma yoluyla aktarıldığını gördük.

Yazarın çocukları felsefi düşünceye ve sorgulamaya teşviki kitap boyunca açıkça tespit edilebilir.

Kısa ve anlamlı cümlelerle çocuklara kavramların çeşitli mesajlar aracılığıyla iletilmesi çocukların soyut kavramları hayal edebilmeleri kolaylaştırmıştır. Öğrencilerin somutlaştırma aracılığıyla mantıksal bir düzen içinde tartışma yapabilmesi; karşılaştırmalar yaparak benzer ve farklı ilişkileri keşfetmeleri; benzetmeleri sorgulamaları, onların ileri yaşlarda karşılaşabilecekleri zorluklara karşı donanımlı olmalarını yardımcı olacaktır.

Kitap çocuklar için bu yönleriyle faydalıyken yetişkinler için de sevgi, dostluk, yalnızlık, mutluluk, ben merkezcilik kavramlarının yeniden sorgulanmasını sağlayarak belki de onlara unuttukları “saflık” duygusunu hatırlatmaktadır. Küçük Prens kitabını okurken kendi çocukluğumu da hatırlama fırsatı yakaladım.

Belki de çoğu zaman çocukluğumuzu yeniden yaşamayı özlüyoruz, belki de ihtiyacımız olan şey yüreğimizle baktığımızda gerçeği görebileceğimizi hatırlamamız. Tüm bu etkenler göz önünde bulundurulduğunda Küçük Prens kitabı hem çocuklar hem de yetişkinler için felsefi düşünmeyi sağlayan bir başyapıt olarak karşımıza çıkmaktadır.

Author: Sena Soysal

Ataşehir Psikolog Sena Soysal; İstanbul anadolu yakasında çalışmalarını sürdüren Klinik Psikolog Sena Soysal, Yeditepe Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik lisans eğitimini yüksek onur derecesiyle bitirmeye hak kazandı. Klinik Psikoloji yüksek lisans programıyla uzmanlığını tamamladı. Daha fazlası için : Klinik Psikolog Sena Soysal