Melisa Kesmez’den altıncı gün alıntısı;
“Sen olsan kendimi bu kadar didiklememe kızardın kesin. “Bu kadar düşünme allasen, biraz sürüklen” derdin. “Bakalım su seni nereye taşıyacak, bir dur, çırpınma artık” derdin. Hiç şüphesiz hak verirdim sana ama durmanın, yani öylece durmanın, kendini suyun üzerine sırtüstü bırakmanın hiç de kolay olmadığını bilirdim, denemişliğim ve dibi boylamışlığım çoktu.
Oysa artık bir limana sürüklenmek istiyorum, Deniz. Kök salmak istiyorum. Bir yerde ya da birinin yanında biraz olsun kalabileceğime inanmak istiyorum. En azından kafamın içinde bazı şeylerin akmadan öylece kalabildiği, dışarıda son sürat değişen manzaraya inat, içeride, bazen çok derinde, kaçıp sakinlediğim bir bahçe bulmak istiyorum. Zamanın gülünç bir detaya dönüştüğü o bahçede, ağaçların bilgeliğine falan ulaşmak istiyorum. Kayaların, dağların, denizin ne olsa sarsılmayacak gibi görünen bütünlüğüne kavuşmak. Yalnızlığın o kadar da yalnız bir şey olmadığı, tek başına da olsan evrendeki her şeyin bir parçası olduğunu önlenemez şekilde hissettiğin, bir ağacın gövdesi neyse, benim de tam olarak o olduğumu, o kadar olduğumu, daha fazlası olmadığımı iyi bildiğim bir bahçe.”
Yalnızlık o kadar da yalnız bir şey değildir sevgili okur. Yeter ki kendini bir şeylere, bir yerlere ait hissetmeye, bütündeki bir parça olmaya kendini bırakabil!
Klinik Psikolog Sena Soysal
İstanbul Ataşehir Psikolog
Kulağa ne kadar hoş geliyor ve doğru. gençken yapamadık yaşlanınca da anlatamıyoruz.